Hitler, Almanya'da I. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Büyük Buhran'dan güç kazandı. Propaganda ve karizmatik bir dille, alt ve orta tabakanın ekonomik istemlerine ümit veriyordu; bunun yanında da belli bir seviyede milliyetçilik, sosyalizm, antisemitizm, anti-komünizm ve anti-kapitalizm de sunuyordu. Ekonominin tekrar kurulması, yeniden silahlandırılmış bir ordu ve totaliter ve faşist bir rejimle; Hitler saldırgan bir dış politika izleyerek Alman "yaşam alanı"nı (Lebensraum) genişletmek amacıyla Polonya'ya saldırdı. Yıldırım savaşı (Blitzkrieg) taktikleri ile Mihver Devletleri ittifakı ile birlikte Avrupa'nın büyük bölümünü ve Asya'nın bir kısmını işgal etti.
ABD'nin II. Dünya Savaşı'na Müttefiklerin tarafına katılması ve Kızıl Ordu'nun ilerlemesi ile Alman ordusu gerilemeye başladı. Sovyet güçlerinin 23 Nisan 1945'te Berlin'e girmesi ile Almanya'nın yenilgisi kesinleşmişti. Hitler; işgal altındaki Berlin'de, eşi Eva Hitler[2][3](Eva Braun) ile Führer yeraltı sığınağında (Führerbunker)[4] 30 Nisan 1945 günü intihar etti. Cesedi -vasiyeti üzerine- takipçileri tarafından yakıldı. 8 Mayıs 1945'te Alfred Jodl'ın imzaladığı teslim belgesiyle Büyük Alman İmparatorluğu yıkıldı.
Hitler'in saldırgan dış politikası, Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesinin ana nedeni olarak kabul edilir. Onun Yahudi karşıtı politikaları ve ırkçı ideolojisi, aşağı ırk olarak gördüğü en az 5,5 milyon Yahudi ve milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanmıştır.